• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/masgadorg
  • https://twitter.com/2023istanbul
Üyelik Girişi
15 Temmuz Demokrasi Marşı
Reklam

Editörün seçtiği günün köşe yazıları

Editörün seçtiği günün köşe yazıları

Editörün seçtiği günün köşe yazıları

Editörün seçtiği günün köşe yazıları
Editörün seçtiği günün köşe yazıları

Kendisinden önceki Başkan Obama'yı her fırsatta yerden yere vuruyor. Beyaz Saray bürokrasisini, sanki inşaat şirketinin kadrolarıymış gibi aklına estikçe değiştiriyor. Bir yanda Rusya ile yakınlaşmayı önerir ve Putin'i överken, aynı anda Rusya'ya uygulanan ambargoyu genişleten Kongre kararını onaylıyor.
Trump son olarak Kuzey Kore'nin füze denemesini vesile ederek Çin'i eleştirirken yine aynı üslubu kullandı. Şöyle dedi:
"- Çin beni büyük hayal kırıklığına uğrattı. Geçmişteki aptal liderlerimiz, bir yılda yüzlerce milyar dolar ticaret yapmalarına izin verdi. Ancak, Kuzey Kore konusunda ABD için hiçbir şey yapmadılar, sadece konuştular. Bunun daha fazla sürmesine izin vermeyeceğiz Çin bu problemi kolaylıkla çözebilirdi." 
Global ölçekteki büyük değişimi ve Çin'in bu değişim içindeki yerini düşünün... Ama Trump için bütün bunlar önemsiz ayrıntılarmış. Sonuçta Çin Trump'ı hayal kırıklığına uğratan bir ülkeymiş. Avrupa ile ve Arap ülkeleriyle de ABD'nin ilişkileri Trump başkan olduğundan beri bu çizgide yürüyor. Trump'ın kimin elini daha uzun ve daha güçlü sıkacağı, yorumcuların çeşitlemelerine konu oluyor. Ayrıca güvenilir bir görüntü veren Dışişleri Bakanı Tillerson'un da, daha ne kadar Trump'ın yanında duracağı da belirsizdir.
Bütün bu durumlardan bizi nelerin ilgilendirdiğine gelince... Eski Başkan Obama ve onun devamcısı olan Hillary Clinton, Türkiye'nin çıkarlarını gözetmiyorlardı. PYD'nin silahlandırılması da onların kararlarıydı. Yani herhalde Trump'ın başkan olması bizim için daha hayırlıdır. Ama Trump'ın nerede ne yapacağı da belli değildir. Ayrıca Trump yönetime tam olarak hâkim değildir. Örneğin Suriye ve Ortadoğu, hâlâ ABD derin devletinin egemenlik alanındadır. Amerikan şahinlerinin Türkiye'ye sempati duymadıkları da ortadadır.
Kısacası dış politikada ne yapacağı belli olmayan bir ABD gerçeği var. Bereket bizde kimse "Dış politika benim şahsi meselem" demiyor.

Mehmet Barlas/Sabah

Editörün seçtiği günün köşe yazıları

ABD, Kuzey Suriye'nin İdlib bölgesinde gelişmelerden, orada El Kaide bağlantılı grupların güçlenmesinden endişe duyuyor ve işi ancak Fırat Kalkanında büyük başarı sergileyen Türkiye ile çözebileceğini düşünüyor… ABD Başkanı Donald Trump'ın DEAŞ'la mücadele Özel Temsilcisi Brett McGurk İdlib'deki El Kaide varlığına karşı "Türkiye ile beraber çalışmaları gerekeceğini" söylüyor. McGurk, El Kaide'nin Suriye kolu El Nusra'nın Türkiye sınırındaki İdlib'deki yayılmasından endişeli olduğunu belirtiyor…

New Yorker dergisiyle kapsamlı bir söyleşi yapan McGurk, "DEAŞ çökerken El Kaide'nin yükselmesi konusunda ne kadar endişelisiniz?" sorusuna "İdlib konusunda çok endişeliyim. Bir süredir var olan durum son iki haftada pekişti; El Kaide hareketi sınırdaki ana geçişleri ve nüfus yoğunluğu olan yerleri ele geçirdi" dedi. McGurk "El Kaide bağlantılı savaşçıların İdlib'e giriş çıkış yapmamasını garanti etmeliyiz. Bu varlığı azaltmak için Türkler ve diğerleriyle birlikte çalışmamız lazım" diyor…

Bu ne demek? Suriye'nin kuzeyinde askeri varlığını tesis etmiş ve Özgür Suriye Ordusunu büyütüp semirtmiş Türkiye'nin bölgede daha da güçlenmesi… Kürtlerin ele geçirdiği Afrin ve komşu bölgelerde Türkiye'nin inisiyatifi ele alması… Yani Kürtlerin Suriye'nin kuzeyini ele geçirip burada bir özerk bölge ve daha sonrada devlet kurma hayallerinin suya düşmesi.

İşte bu yüzden YPG, PYD ve PKK üçlüsü küplere binmiş durumda… O zaman YPG de ABD'yi tehdit etme yolunu seçti… YPG'nin komutanı Sipan Hemo, Türkiye'nin "saldırmaya" devam etmesi halinde uluslararası DEAŞ karşıtı koalisyonun Rakka operasyonundan çekilecekleri tehdidini savurdu…

Sputnik'te yer alan habere göre, Hemo, YPG'ye bağlı Ceyş-ul Tuvar grubunun Şahba bölgesini korumak yerine Rakka'da savaştığını belirterek, "Grup, Afrin ve Şahba'ya saldırıların artması halinde, Rakka'da savaşmanın bir anlamı kalmayacağını bildirdi" dedi. Konuyu uluslararası koalisyona ilettiklerini ifade eden Hemo, "Eğer Türkiye Afrin ve Şahba'ya saldırmayı sürdürürse, Rakka operasyonu devam etmeyecek" diye vurguladı.

Peki bunu duyan McGurk ne yaptı? Alelacele Ortadoğu Enstitüsünde katıldığı bir panelde Türkiye'nin teröre destek verdiğine dair çirkin imalarda bulundu… İdlib'de Türkiye'nin muhalifler üzerinden mücadele ettiği Heyet Tahrir Şam'dan (HTŞ) bahseden McGurk dolaylı olarak bu örgütün Hatay sınırı üzerinden destek aldığı tezviratına sarıldı… Yani baktı ki plaket aldığı YPG'yi kızdırdı McGurk şimdi durumu kurtarmaya çalışıyor…

İlnur Çevik/Yeni Birlik

Editörün seçtiği günün köşe yazıları

Kokmuş ayakkabısı Koç Holding müzesine kaldırılan Kılıçdaroğlu şimdi de Nobel Barış Ödülü'ne aday gösterilecekmiş.
Fakat Koç Holding tarafından değil, bir "sivil toplum örgütü" tarafından. (Niçin? "Ordu da bir sivil toplum örgütü" sayılıyorsa, sermayenin de öyle olması gerekir.)
Bu örgütün ismini de gene kendisi açıklayacakmış! (Yani, Alevi Dernekleri Federasyonu da olabilir, Atatürkçü Düşünce Derneği de...)
İlginç bir uygulama... İlk defa rastlanacak. İsveç Akademisi kibar adamlardan oluşur, "de gidin lan, bizimle kafa mı buluyonuz" demeyecektir herhalde.
Fakat bendenize sorarsanız Can Dündar bu ödüle daha yakın durumdadır.
Kılıçdaroğlu Nobel alabilmek için ya hapise girsin (örneğin "ben bu makama Fetö sayesindegeldim" desin), ya da yurt dışına kaçsın! Gitsin Alman cumhurbaşkanının boynuna sarılsın, Angela Merkel'den de makas alsın. Nobellik siyasi liderimiz, cumhurbaşkanlığı seçimi için de bakın ne diyor:
"Bugünden biz şu yöntemi kullanacağız dediğimiz zaman onlar bir yasal değişiklikle oyöntemin kullanılmasını engelleyebilirler"...
Nasıl yani? Kaç çeşit yöntem var? Yüksek Seçim Kurulu'na bir dilekçe vereceksin, hepsi bu. Kemal Bey gene "çatı aday" göstermeyi planlıyor da buna mı engel olacaklar?
Bunun için HDP ile "ortak dilekçe" vermeleri gerekmiyor ki, onlar bir aday gösterirler ötekiler de destekleyeceklerini açıklarlar, olur biter. HDP ya da Meral Hanım'ın yeni partisi, her neyse işte. Herhalde MHP değil.

Engin Ardıç/Sabah

Editörün seçtiği günün köşe yazıları

CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada; FETÖ'nün Hava Kuvvetleri yapılanmasını asker ve sivil imamlarla birlikte deşifre eden flash bellekteki arşiv hakkında bilgi verirken açık bir şekilde Tuncay Özkan ile birlikte asparagas şov yapmıştı. Kılıçdaroğlu'nun ifadeleri açık bir şekilde kendisinin ve Özkan'ın yeni bir soruşturmanın dinamikleri olduğu intibaını yaratıyordu; şimdi Tuncay Bey bir vatansever olarak her türlü teröre karşı çıkan bir insan olarak biraz sonra gidecek, bir örneğini İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'na verecek.

Aslında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Hava Kuvvetleri'ndeki mahrem yapılanma ile ilgili soruşturmayı sürdürürken itirafçı Kurmay Albay Selçuk Başyiğit'in flash diskle ilgili aylar öncesindeki itirafları doğrultusunda bir tahkikat yürütüyordu. Flash belleğin bir örneğinin Tuncay Özkan'da olduğu bilgisine ulaşan savcılık flash belleği teslim etmesini Özkan'dan istemişti. Yani Kılıçdaroğlu'nun beyanlarının aksine Tuncay Özkan flash belleği kendi rızası ile değil savcılığın talebi üzerine teslim etmişti. İşin en ilginç yanı ise Tuncay Özkan ve İlker Başbuğ 15 Temmuz Kalkışması'nı araştıran TBMM Darbe Araştırma Komisyonu'nda verdikleri ifadelerde Hava Kuvvetleri Komutanlığı'ndaki FETÖ yapılanmasıyla ilgili flash bellekten hiç bahsetmemişlerdi.

Tuncay Özkan'ın son dönemde Edirne Cezaevi'nde tutuklu bulunan Selahattin Demirtaş'ı ziyareti sonrasında, Türkiye'nin birlik ve beraberliği, bütünlüğü, adalet, barış ve özgürlük için Türkiye Demirtaş'ı can kulağı ile dinlemeli açıklaması oldukça absürt bir duruma işaret ediyor. Uğur Dündar ile birlikte 28 Şubat'ı tekrar gündeme getirmelerinin zamanlaması da oldukça manidar. Avrupa Adalet Divanı'nın tüm Avrupa'da kamu kurumlar ile birlikte özel işyerlerine de türban yasağının getirildiği bir süreçte Türkiye'de TSK ve Polis başta olmak üzere giyim kuşam konusundaki özgürlükleri her halde fazla bulmuşlardı. Veya 28 Şubat davasının mahkeme heyetin mi etkilemek istiyorlardı? Yoksa Türkiye'de yeni bir Global 28 Şubat dalgası mı yaratmaya çalışıyorlardı? Herhalde iktidar da aynı şeyi düşünmüş olacak ki türban nedeniyle 28 Şubat'ta TBMM'de yemin ettirilmeyen Merve Kavakçı Kuala Lumpur'a Büyükelçi olarak atandı. Türkiye'de Global 28 Şubat veya yeni kalkışma teşebbüsleri olsa bile başarılı olma şansı hemen hemen yok gibi. Tek yapmamız gereken birlik ve beraberliğimizi bozabilecek provokasyonlara karşı uyanık olmamız.

Bülent Orakoğlu/Yeni Şafak

Editörün seçtiği günün köşe yazıları

Dünya sanki şiddetli bir sağanak altında. Çok kritik olaylar art arda yağıyor. Bunun sonu tufan mı? "Tufan" diyerek neyi kastettiğimi anlamışsınızdır.
21. yüzyılın ikinci yarısının dizaynının yumuşak bir geçişle sürme ihtimali giderek azalıyor.
Dünya egemenleri büyük bir kapışmanın hazırlığını yapmaya başladılar. O halde...
Son söylenecek olanı başta söylemekte yarar var. Görevimiz devleti, milleti, ekonomimizi ve bizi zor günlerden sağ salim çıkartacakgündelik hayat ahlakını tahkim etmektir.

Sokakların hareketlendirilmesini hatırlayın... Mısır darbesi böyle bir tetikleme sonucu geldi, Ukrayna topraklarını böyle kaybetti.
Biz ise aynı günlerde Gezi'yi ve Gezi üzerine kurulan mitolojiyi paçavraya çevirebildik.
Hatırlayın... Ekonomik çıkışı veya bağımsız davranma iradesi küresel egemenleri rahatsız etmeye başlayan ülkeler yargı darbeleriyle durduruldu.
Oysa Türkiye bunu 17/25 Aralık'ta ilk yaşayıp savuşturan ülkeydi.
15 Temmuz için ise "hatırlayın!" dememe gerek yok.
Çünkü hiç aklımızdan çıkmıyor. Alçak maşaların darbe girişimini millet öyle bir yere serdi ki, düşmanın Türkiye üzerine yaptığı stratejik hesaplar baştan aşağı değişmek zorunda kaldı.
Şu artık net! Biz, bizim kötülüğümüzü isteyenlerin başına belayız.

Haşmet Babaoğlu/Sabah

Editörün seçtiği günün köşe yazıları

Değerli dostlar, 80 milyonluk Türkiye'de magazin eklerinin ilk sayfalarını süsleyen,
sevgili değiştirdiği için haberlere konu olan, bu yaz şu mekanı değil de bu mekanı seçti diye pazarlanan renkli dünya figürlerinin sayısını biliyor musunuz?..
Vur patlasın çal oynasın hesabını bilmeyen kaç kişi var bu memlekette..
Televizyonlarda izleyen benim kardeşim, kuzenim Anadolu çocuğunun iştahını kabartan kaç kişiden söz ediyoruz..
O iki lahmacun bir ayrana 60 TL veren..
10 bin mi?.. 50 bin mi?..
100 bin kişi mi?…
80 Milyonuz bu ülkede ahali..
Kimse karışmaz eğlenmenize gülmenize..
Kimseyi de ilgilendirmez paranız, verginizi verdiğiniz müddetçe..
Ama lütfen sokmayın gözümüze o dejenere hayatlarınızı..
Siz eğlenin diye sabahlara kadar çalışıyordu Furkan..
Siz eğlenirken öldü..
Onun cenazesini omuzladığı dakikalarda babası, siz yine eğlencedeydiniz..
Bir çocuk öldü ve siz duymadınız bile..

Ersoy Dede/aktüel.com.tr

Editörün seçtiği günün köşe yazıları

Anlaşılan o ki, FETÖ'ye karşı hassas olduğunu iddia eden Tuncay Özkan'a kalsa, içinde Fetullahçı askerlere ait bilgiler olduğu iddia edilen bellek kendisiyle birlikte mezara girecekmiş.
Zira Sabah İstihbarat Şefi Nazif Karaman'dan edindiğim bilgilere göre, Özkan'dan söz konusuflaş belleği Savcılık istemiş.
Özkan, Albay Selçuk Başyiğit isimli itirafçı FETÖ'cünün, Fetullah'ın ordudaki arşivi ile ilgili ifadesi üzerine 24 Mayıs'ta Çağlayan Adliyesi'ne çağrılmış.
Şimdi sorulması gereken, Özkan'ın "adını hatırlamadığı" bir hakemin kendisine verdiğini söylediği bu fişleme bilgilerini kimin topladığı.
Zira bahsettiğimiz 15 bin askere dair özel ayrıntılar. Benim diyen istihbarat servisi böyle bir işin altından kalkamaz değil mi?
Yoksa bu bilgilerin o dönem Özkan tarafından önemsenip Genelkurmay'a ulaştırılmasının ardından geçen onca süre boyunca yargıdan gizlenmesinin nedeni de bu mu?
Liste o dönem ordu içinde FETÖ'cülere rakip bir cuntanın illegal istihbarat faaliyetisonucunda mı oluşturuldu?
Ve daha da önemlisi, böyle bir yapı varsa halen TSK içinde etkin mi?
Ben listenin içeriğinden ziyade bu noktanın daha hayati olduğunu düşünüyorum.
Özkan bir an önce, yüz yüze birkaç kez görüştüğü, telefonla konuştuğu o gizemli eskihakemin ismini "hatırlasa" ne iyi olur değil mi?

Melih Altınok/Sabah

Editörün seçtiği günün köşe yazıları

Rahmetli Cumhurbaşkanları Turgut Özal ve Süleyman Demirel'in 'çelik çekirdek' kadrosunda bulunmuş bir duayen siyasetçi büyüğüme "15 Temmuz sonrası Cumhurbaşkanımız Tayyip Erdoğan'ı nasıl buluyorsun?" diye sordum. Değerli okuyucularımızın da "Çok doğru, harika tahlil etmiş" diyeceği bir Erdoğan profili çizdi: "Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, ülkemizin nabzını parmaklarının ucunda hissederek, halkımızın kalp atışlarını yakından takip ediyor. Tarihin çok hassas bir sürecinde yönettiği Türkiye'ye 'milli ruh' üflerken, milletimizi kanatlandırıyor.
Özgüvenini çevresine, milletimize dalga dalga yansıtıyor. Kolektif bir heyecan dalgası estirirken, doğallığıyla göze batıyor.
Fakat 15 Temmuz Fetullah darbe girişimi karşısında bir bambaşkaydı. 15 Temmuz'daki muazzam milli direnişi cesur duruşuyla var etti. Kararlı yürüyor.
Samimiyeti, dobralığıyla kalplerde yer ediyor. Allah korusun." Geçen hafta TBMM Grup ve AK Parti 'de arka arkaya gerçekleşen toplantılarda Cumhurbaşkanımız Tayyip Erdoğan'ın yaptığı konuşmaları, uyarıları, önem verdiği konuları gözden geçirdim. Cumhurbaşkanımız Erdoğan'ın 16 Nisan halk oylaması gecesinden başlayarak, kesintisiz hemen hemen her konuşmasında yer alan bir sözü dikkati çekiyor: "2019 BİR KIRILMA NOKTASIDIR."
O geceden sonra Erdoğan'ın yaptıklarına dikkatle bakınız. Bu sözün ruhuna göre, AK PARTİ'Yİ RESTORE EDİYOR. Tarihin çok hassas bir sürecinde, yönettiği Türkiye'ye 'milli ruh' üflerken, milletimizi kanatlandırıyor..

Bülent Erandaç/Takvim

Editörün seçtiği günün köşe yazıları

Önde gelen gelişmekte olan ülkeler ile gelişmiş ülkeler arasında hızla tırmanan rekabeti kendi kontrolünde şekillendirmek adına, küresel ekonomi-politik sistemin her daim hâkimi olmak isteyen 'küresel müesses nizam' her türlü vahşi operasyonu seferber etmiş durumda. Venezuela'dan Brezilya'ya, Katar'dan son olarak Pakistan'a, şekillendirilmeye çalışılan 'küresel düzen'i sorgulayan, bunun bir parçası olmak istemeyen veya kendi yolunu çizmek isteyen ülkelerin başına gelmedik kalmıyor. Afganistan, Irak, Suriye, Libya, Yemen, Kuzey Kore gibi kriz noktaları oluşturularak, bu noktalar üzerinden o coğrafyalardaki ülkelere askeri ve siyasi operasyonlar düzenleniyor. Kendi coğrafyasındaki ülkelere ilham veren, onları umutlandıran, cesaretlendiren Türkiye ve lideri Cumhurbaşkanı Erdoğan'a yönelik acımasızoperasyonlar da bu sürecin bir parçası ve neden teyakkuz durumunda olmamız, neden bir ve diri olmamız gerektiği konusunda tüm ipuçlarını ortaya koyuyor.

Kerem Alkin/Sabah

Editörün seçtiği günün köşe yazıları

Bu işin içinde NATO yok mu? NATO üsleri kullanılmış olamaz mı?

Bu işin peşini bırakalım demiyorum. Ama bulamayabiliriz!

"Almanya'da görüldü" deniyor. Ben olsam, Almanya'ya değil, Hollanda'ya giderim. Almanya burnunun dibinde, ne zaman istersen gider gelirsin. NATO ve AB merkezi Brüksel bir saatlik mesafede. Fehriye Erdal niye Brüksel'i seçti, Brüksel lahanasını sevdiği için değil herhalde. Ya da PYD, Suriye'de bir haçlı cephesi açma konusunu Vatikan'da mı konuştu, Brüksel'de mi?

Hollanda üzerinden ister ABD'ye uç, ister izini kaybettirmek için Surinam'a git.

İstersen sokakta pek kimsenin görülmediği Lüksemburg'a git, orası da BENELÜKS ülkesi değil mi? Fransa'ya geçmek de kolay, canın sıkılırsa FETÖ'nün örnek aldığı OPUS-DEI'nin merkezini ziyaret etmek için İspanya'ya git! Hollanda sadece Vatikan'a gitmek için biraz dolambaçlı, o kadar!

Siz "Gaybubet evleri"nin sadece Türkiye'de olduğunu mu sanıyorsunuz. Birçok Avrupa ülkesinde de varlar.. Ve tabi Hollanda da var.

İşin ilginç yanı, batıdaki siyasi aktörler, iktidarı- muhalefeti ile bütün bu olup bitenler karşısında derin bir sessizlik içindeler. STK'lar ve medya da öyle! Yasama, yürütme ve yargı bu işin üzerine gitmiyor. Derin bir el süreci engelliyor.

Ha, şuna da dikkat edelim. Olmadığı bir yerde var gibi gösterip, hedef şaşırtmak istiyor da olabilirler.

Karşımızda sıradan insanlar değil istihbarat örgütleri var. FETÖ onların maşası. O sıradan bir taşeron. Çok umut bağlamışlardı ama bugüne kadar sonuca götürücü hiçbir işi başaramadı, hep yüzüne gözüne bulaştırdı.

Bana kalırsa batılılar bugün FETÖ'yü kurtarmak için değil, içine yuvarlandıkları bu çukurdan nasıl kurtulacaklarının derdine düştüler.. FETÖ'cüleri ne yapacaklarını bilmiyorlar. Baader Meinhof gibi bir gece işleri bitirilecek bir yapıda değiller. İplerini bıraksalar, yapı tümü ile deşifre olursa, bu adamlar konuşacak olurlarsa batının ipi pazara çıkacak.

Hani tek bela FETÖ değil. Bunun PKK/PYD'si var, bunun DHKP-C'si var. Daha bir sürü besledikleri ajanları var ve hepsi kucaklarında.. Sağcısı, Solcusu, Alevisi, liberali, çevrecisi, LGBT'lisi, hangisi ile baş etsinler.

Evet, Öksüz'ü aramaya devam, ama daha önemlisi, o buraya nerelerden geldi. Dünden bu güne katettiği yollar, o gün kimlerle beraber oldu, nasıl kaçırıldı. Ve örgüt onunla ilgili bugün ne yapıyor. Onu ararken, ona ulaşamasak bile ulaşacağımız çok şey var geride.

Abdurrahman Dilipak/Yeni Akit

Editörün seçtiği günün köşe yazıları

Başörtülü bir milletvekili olduğu için 1999'da minik çocukları bile linç edilen sonra da Türkiye'den kovulan ve Türk vatandaşlığından atılan Merve Kavakçı Türkiye'nin ilk başörtülü büyükelçisi oldu...

Merve Kavakçı artık Türkiye Cumhuriyeti'nin Malezya Büyükelçisidir. 2008'de ilk ekranlara çıkıp "Bu ülkenin başörtülü valileri, rektörleri, büyükelçileri hatta başörtülü generalleri olacak" diye haykırdığımda bana "marjinal bir manyak" gözüyle bakarlardı. Oysa söylediklerim teker teker hayata geçiyor ve o zaman bana gülenler şimdi "marjinal manyak" haline geldiler...

Şu an sadece başörtülü generalimiz yok. Hatta başörtülü subayımız da yok ama olacak. Artık yasal bir engel yok. YAŞ yaklaşırken tüm TSK mensuplarımız bilmelidir ki bu ülkenin ordusunda toplumumuzun tüm renkleri, asla kimliğinden utanmadan astsubay ve subay olabilecekler...

Başörtüsü bir zamanlar Türkiye'de farklı kimliklere zulmün en önemli ve popüler simgesiydi. Bu bağlamda başörtüsü Kürtlere zulmün de simgesidir. Alevilere ve gayrimüslimlere zulmün de simgesidir...

Türkiye'de tüm kimliklerin özgürleşmesi ve devlette yer alabilmesinin simgesidir başörtüsü ve Merve Kavakçı'nın büyükelçi olması o anlamda bir özgürleşme devrimidir...

Öte yandan YAŞ yaklaşırken özellikle Alevi subaylarımızın tasfiye edilme korkusu ve kaygısı içine girdiğini görüyorum. Bu telaş yersiz bir telaştır. YAŞ'ta asla böyle bir ayrım yapılmayacaktır. Aleviler de bu ülkenin birinci sınıf yurttaşıdır...

Rasim Ozan Kütahyalı/Sabah

Editörün seçtiği günün köşe yazıları

Bir "darbe örgütlenmesi" olduğu ortaya çıktığı halde, memleketin okumuş yazmış takımı, "görev" telakki edip, maalie, FETÖ'nün Abant toplantısına katıldılar.

Bir de bildiri yayınladılar.

Bildiride şöyle deniyordu: "Kürt sorunu merkezli çok yönlü şiddetin yoğun olarak yaşandığı Sur ve Cizre ilçeleri başta olmak üzere, Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde sivil insanlarımız zarar görmekte, göç etmek zorunda kalmakta ve kadim kültür mirasımız yok edilmektedir."

Kimler "sivil insanlarımıza" zarar veriyordu?

Hangi güç insanlarımızı göç etmek zorunda bırakıyordu ve bu insanlar nereye sığınıyordu?

Kadim kültürümüzü temsil eden camiler ve tarihi yapılar kimler tarafından ateşe veriliyordu?

Bunları cevabı yok...

Çünkü bildiride bir tek "PKK" ifadesi geçmiyordu.

Peki, kimler "görev" telakki edip FETÖ toplantısına koştu?

Düne kadar, cemaat dendiğinde tüyleri diken diken birçok Kemalist-ulusalcı değer...

Ek olarak kimi Cumhuriyet yazarları: Nuray Mert, Ahmet İnsel ve elbette (huzurlarınızda) Aydın Engin...

HDP'den Hüda Kaya...

Hani Meclis'te yaptığı konuşmada, "Bırakın bu Yasin Börü edebiyatını" diyen ve hiç utanmayan kariyerist hanımefendi.

Eski Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay...

Kalan ömrünü bir "Fetullahçı" olarak tamamlamaya azmetmiş eski Dışişleri Bakanı Yaşar Yakış...

Kambersiz düğün olur mu?

Nazlı Ilıcakda hocasının çağrısına koşup Abant'ı şenlendirenler arasındaydı.

Bitti mi?

Murat Belge de oradaydı... Ve Murat Belge'ye (yani ustasına) hayran olmak dışında ayırıcı bir vasfı bulunmayan Birikim dergisi genel yayın yönetmeni Ömer Laçiner... Ki, "Yüzde 40'ın üzerinde oy alması durumunda Erdoğan demokrasi dışı yollarla mutlaka indirilmelidir" demişliği vardır. Muhtemelen "darbe yancısı" olarak oradaydı. Bu ikili varsa, mutlaka içki servisi de yapılmıştır...

Bitti mi?

Baskın Oran, Mümtaz'er Türköne, Ali Bulaç, Şahin Alpay, Reha Çamuroğlu, Eser Karakaş, Mehmet Altanve Ferhat Kentel de katılımcılar arasındaydı..

Biliyorsunuz, sonuncusu (yani Ferhat Kentel), bir FETÖ operasyonundan kıl payı kurtulmuştu. Birileri "KCK sanığı" yapmak için çok uğraşmışlardı Ferhat'ımızı... "Erdoğan nefreti" baskın geldiği için, aynı birileri bu kez "Abant Platformu üyeliğiyle" taltif ettiler onu. Alan razı veren razı olduktan sonra bize söz düşmüyor. Birbirlerine hayırlı olsunlar.

Peki, ben bu yazıyı niçin yazdım?

Fetullah'ın darbesi "ben geliyorum" diye bağırdığı halde kim nerede eğleşiyormuş, kimler "zihnen" darbeye hazırmış?

Bilinsinler...

Bilinsinler ve niçin ahlaki üstünlüklerini yitirdiler, görülsünler!

Ahmet Kekeç/Star

Editörün seçtiği günün köşe yazıları

Bu başvuruyu yapanlara bir tavsiyem var. Sakın ha zayıf bir dosyayla başvuru yapmayın. Dosyaya mutlaka Kılıçdaroğlu'nun 15 Temmuz gecesi barış içinde televizyon izleyişini de koyun. Terlik detayını da atlamayın. Muhakkak surette "barışsever" darbecilere, "barışçıl" teröristlere sahip çıkmak için kendisini nasıl paraladığını da ekleyin.
Gerçi o sivil toplum kuruluşları işlerini bilir! Benden akıl alacak halleri de yok. Akıl alacakları yerden almışlar zaten. Hem kim acaba bu sivil toplum kuruluşları?

Şimdi biz bunları söylüyor, hayal kuruyoruz ama peki ya Kılıçdaroğlu ödülü reddederse?
Partisinin radikal solcuları "senin Sartre'dan neyin eksik başkanım" diye onu dolduruşa getirirse?
Malum, Jean Paul Sartre 1973'te kendisine verilen Nobel Barış Ödülü'nü reddetmişti. "O efsane oldu, sen de gazoz olma efsane ol" derler mi? Derler, derler...

Haber belki gerçek, belki değil. Ama zihniyet gerçek dostlarım.
Bu zihniyetin tek derdi Batı'dan alkış almak. Batı'nın derdi de malum. Onlar da bizi kendilerine mecbur etmek, bizi kıskıvrak yakalamak derdinde.
Ezcümle bunlar ödül de verir, nişan da. Az hizmet etmedi, ödülünü burada alamıyor, bari orada versinler!

Fahrettin Altun/Sabah

513 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın
Yönetim Kurulu Başkanımız
İBRAHİM SAGUN




Videolar
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar34.413134.5510
Euro36.357136.5028
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi10
Bugün Toplam112
Toplam Ziyaret278392
Hava Durumu
Takvim