Hepimizin bildiği ve artık açıkça dile getirdiği gibi, kimilerinin üst akıl dedikleri, aslındaysa şeytani akıl sahipleri düşündükleri, kurguladıkları, planladıkları lanetli bir büyük projeyi, ilkokulu 16-17 yaşlarında bitirmiş bir meczuba yarım asrı aşkın bir süreyle gergef gibi dokuttular…
Ve başındaki her kademedeki yöneticileriyle birlikte, 80 milyona yaklaşan nüfusuyla, bu muhteşem millet kendi bekasına kasteden bu mel’un kurgunun, planın, projenin başarısı için elinden geleni yaptı…
Öylesine yaptı ki…
Milletin büyük teveccühünü kazanmış olan ve BM Genel Kurulundaki konuşmasıyla mazlum, mahkûm, mağdur milletlerin yüreklerini serinleten Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, bu lanetli projenin tetikçileri/ taşeronları / uygulayıcıları konumundaki Rabin oğlu Fetullah örgütüne yapılan yardımları şöyle özetledi:
“Ne istediniz de vermedik?”
Gerçekten devlet ve millet olarak her şeyi vermiştik…
Vali, Belediye Başkanı, Milletvekili, Rektör, Müsteşar, Genel Müdür, Bakanlıkların il teşkilatlarının müdürleri, emniyet müdürleri, askeri bürokrasinin neredeyse bütün kademelerine gelecek olanlar Rabin oğlu Fetullah’ın işaretiyle, izniyle belirleniyordu…
Yargının her kademesinde %40-45 oranında varlardı…
İstedikleri kararı istedikleri gibi aldırabiliyorlardı…
Yargının en üst birimlerinde çok etkinlerdi.
TÜBİTAK gibi, KOSGEB gibi kuruluşların kaynakları Rabin oğlu Fetullah’ın örgütüne teslim edilmişti…
Belediyeler bütün imkânlarını Rabin oğlu Fetullah’ın örgütü için seferber etmişlerdi…
En kıymetli hazine arazileri Rabin oğlu Fetullah’ın örgütüne kolayca tahsis edilebiliyordu.
İş dünyası neredeyse tamamen ellerine geçmişti…
TUSKON adıyla Rabin oğlu Fetullah’ın tosuncuklarının kurdukları derneklerle bütün dünyaya iş adamlarımızı götürüyorlar ve elbet hem haraçlarını alıyorlar, hem de kendilerine yapılacak olası bir ihanete karşılık kasetlerini hazırlıyorlardı.
Kaset-polis-yargı-maliye denetçisi nedeniyle boğazları sıkılan iş adamları bugün bile bu namert yapıdan korkuyor ve konuşamıyor.
Devlet bu iş adamlarına gerekli desteği ve garantiyi verirse, olağanüstü hal uygulamasının yürürlükte olduğu bu zaman diliminde, bu lanetli yapıyı sökmek daha kolay olur.
OHAL uygulamasına neden olan olayları ya tam kavramayanlar ya da kavramak istemeyenler, olağanüstü halin bir an önce kalkmasını istiyorlar.
Öncelikle şunu demek durumundayım ki:
Sokaktaki insanın hayatında hiçbir değişikliğe, engellemeye, huzuruna yönelik bir şey olmadığı halde…
Olağanüstü halin ilanını ve devamını kavramayanlara da, kavramak istemeyenlere de müsamaha ile yaklaşmak ve hoşgörü çerçevesinde bakmak mümkün değildir.
Bu ülke bugüne kadar, gerek Osmanlı, gerekse Cumhuriyet dönemlerinde çok sayıda ve çok değişik darbe modellerine sahne oldu.
Domuzsever batılılar, içimizden edindikleri vatansız serserilerle, darbelerin bütün finansmanını bu millete yaptırarak, bu güzel ülkede değişik darbe modelleri uyguladılar.
Domuzsever batılılar vatansız namertlere yaptırdıkları her darbeyle, bu güzel ülkede hem demokrasinin kâmil manada gelişmesini önlediler, hem de ekonomimizi tıknefes hale getirerek, milletçe ayağa kalkmamıza ve kendi ayaklarımız üzerinde durmamıza engel oldular.
Çünkü bizim ayağa kalkışımız ve kendi ayaklarımız üzerinde duruşumuz batının domuzsever putperestlerinin uykularını kaçırıyordu.
Onlar da kendilerine en uygun olanını yaptılar ve insanımızın irfanından süzülen “korkulu düş görmektense, uyanık yatmak evladır” sözü çerçevesinde vatansız namertlere yaptırdıkları üstü açık, üstü örtülü darbelerle ekonomimizi felce uğratıp 15 Temmuz’a kadar geldiler.
Bilinen bir gerçektir ki, 15-16 Temmuz gecesi milletçe yaşadıklarımız daha öncekiler gibi bir darbe değil, bu ülkeyi hücrelerine kadar işgal etme, milletçe geleceğimizi karartma, yok etme hareketidir.
Bunu anlamayanlar varsın anlamasınlar.
Fakat biz anlıyoruz ve olağanüstü halin mutlaka devamını istiyoruz.