İşte Bilal Demir'in yazmış olduğu o yazı; Bu ülkenin kurtuluş savaşından sonra tarihinin en büyük destanlarından birisini yazdığı, 15 Temmuz gecesinden itibaren 27 gün, meydanlarda demokrasimize, milletimize, devletimize, sahip çıktık. Demokrasi nöbetlerinin sonunda; yaşadığımız bu süreçle ilgili duygu ve düşüncelerimi sizlerle paylaşmak istiyorum. Paylaşıyorum ki söz uçar, yazı kalır, Yazı kalsın… İnsanlar okusun… Unutmasın diye... Herkese tavsiyem… Yazın ki unutmayalım… Bu nedenle biraz detaya gireceğim. Geneli herkes konuşur. Ama önemli olan detaylar atlanmasın. O gece en büyük kahramanlıklar detaylarda yaşandı. O gece en büyük heyecanlar, üzüntüler detaylarda yaşandı. En büyük zaferler detaylarda kazanıldı… 15 Temmuz son yüzyıldır Türk milletinin başına gelmiş en büyük badirelerden birisidir. Çok net olarak ifade ediyorum. 600 yıllık şanlı geçmişi bulunan Osmanlı devletinin ardından kurulan 92 yıllık Türkiye Cumhuriyetinin bağımsızlığını kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kaldığı, ülkemizin haritadan silineceği, şan ve şeref dolu tarihi mirasımıza beşiklik eden, Anadolu’nun alçak Amerikan, ve batı ülkelerinin arasında paylaştırılacağı, Ortadoğu’nun eli kanlı batı taşeronu örgütlerinin, Anadolu topraklarında milyonlarca insanı acımasızca katledeceği, adı olmayan bir coğrafya haline gelecekti. Bizlerde bu vatansız toprakların vatansız insanları haline gelecektik. Onurumuzu şerefimizi namusumuzu, değerlerimizi, en önemlisi de bağımsızlığımızı kaybedecektik. Anadolu, kan ve gözyaşının toprakları haline gelecekti. Şehrin meydanlarında toplanan halk, kadın erkek, genç yaşlı, çoluk çocuk denilmeden acımasızca katledilecekti. Anadolu’nun dört bir yanı dış örgütler ve hain işbirlikçilerle ateş alanına döndürülecek, birkaç yıl içinde de resmen gasp edilip, siyonizm tarafından bölüşülecekti. İşin özü vatan gidecekti… Türkiye toprakları işgal toprakları olacaktı… Yazdıklarım, bir kısım insanlara hala hikaye gelebilir… Derin bir paranoya içinde olduğumuzu düşünebilirler… Ama emin olun, yaşayacağımız hadiseler, burada yazacaklarımdan, yazdıklarımdan aşağı kalmayacaktı… Bunu görmemek için, büyük bir gaflet, ya da büyük bir dalalet içinde, bulunmak gerekir. O GECE İNSANLAR GÖRDÜM… 15 Temmuz gecesi… O gece bu darbe girişimini tiyatro diyerek, olayı küçümseyen, daha sonraki gelişmeleri görünce, gözleri fal taşı gibi açılan insanları biliyorum. O gece, darbenin ilk saatlerinde, kafasını kuma gömen, telefonla konuşmaya çekinen, sabaha karşı kendini sokaklara atan insanları biliyorum. O gece ortalıklarda gözükmeyen, daha sonra demokrasi nöbetlerinde demokrasi havarisi kesilen, ahkam kesen, racon kesen, yüreksiz adamlar biliyorum. O gece, gözlerinde gerekirse bu vatan için ölümü göze almış, ya özgürlüğünü o gece kazanacak, yada bir ömür boyu zilleti yaşayacağını görme ferasetindeki insanları gördüm. Anadan, yardan, sıladan vazgeçmiş insanları gördüm… İstiklal Marşının satırları aklıma geldi o gece… Ben ezelden beridir, hür yaşadım, hür yaşarım! Hangi çılgın bana zincir vuracakmış şaşarım! Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner aşarım! Yırtarım dağları enginlere sığmam taşarım! Garbın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var Ulusum korkma nasıl böyle bir imanı boğar Medeniyet dediğin, tek dişi kalmış canavar… 15 TEMMUZDA SADECE TÜRKİYE DEĞİL, DÜNYA HARİTASI YENİDEN ÇİZİLİYORDU… Değerli dostlar 15 Temmuz girişiminin başarılı olması demek bu coğrafyada haritanın tamamen değişmesi anlamına geliyordu. Ama sadece Türkiye topraklarının haritası değil, dünya haritası o gece yeniden çiziliyordu. Hala bu gerçeği göremeyen, gafiller var… O gafillere de bir iki çift sözümüz var… Ey gafil, Sen vatansız kalmanın ne demek olduğunu bilmez misin? Sen vatansız kaldığı için, çaresiz sahipsiz kaldığı için, denizde boğularak ölen insanlığın utanç vesikası olan Suriyeli Aylan bebeğin sahile savrulmuş cesedini görmez misin ? Sen açlık ve sefalet içinde başka ülkelerin topraklarına sığınan, namusundan şerefinden haysiyetinden olan, bir tas çorba için kuyruklarda bekleyen, köleleşen insanları görmez misin… ? Körmüsün ? Sağırmısın ? Nerede senin vicdanın ? Nerede senin duyguların ? Nerede senin aklın? AMERİKANIN TÜRKİYE PLANI… Acıdır ama, maalesef gerçektir… Amerika bu topraklar üzerinde cumhuriyet tarihi boyunca hep etkili olmuştur. Bazı dönemlerde bu kontrol gücünü kaybetse de genel olarak, Türkiye de birçok iktidar Amerika ve batının kontrolünde veya etkisinde kalmıştır. Toplumsal Mühendislik çalışmaları ile, algı yönetimi ile, kullanabilecekleri iktidarların altyapısı hazırlanmıştır. Derin medya patronları, birkaç manşetle, Amerika’nın istediği hükümetlerin yıldızlarını parlatmıştır. Büyük İsrail projesinin en önemli ayaklarından birisi de Siyonizm’in jandarması Amerika’nın, Ortadoğu’da sürekli olmasına bağlıdır. Ortadoğu’da söz sahibi ve petrol sahibi olmak isteyen Amerika, Türkiye üzerindeki tahakkümünü, yakın tarihlerde kaybetmiştir. FETÖ, TÜRKİYEYİ PEŞKEŞ ÇEKTİ… Amerikanın, yıllardır kendi içinde beslediği büyüttüğü, FETÖ Terör Örgütü eliyle 15 Temmuzda Türkiye’de sadece bir darbe değil, memleketin işgal harekatını gerçekleştirmeye çalıştı. Bu necib millet, Yıllardır bu ülkenin milli ve manevi değerlerini sömürerek elde ettiği itibar ve maddi kaynaklarla, devletin önemli yerlerine militanlar yetiştiren, devlet içinde devlet kuran, kendinden olmayan, bu ülkenin insanlarına zulüm eden, kumpas kuran, tuzak kuran, hayatını karartan, sonrasında da bu güzel ülkeyi, Avrupaya, Amerikaya, İsraile peşkeş çeken bu hainleri asla unutmayacaktır. Asla affetmeyecektir... Bu hain girişimle insanların üzerine bomba yağdırılırken, milletin üzerinden tanklar geçerken, Whatsap üzerinden birbirlerine Fetih süresi gönderen, bu hainler, hem bu dünyada, hem de ahirette bu İslam toprağına yaptıklarını zulmün hesabını vereceklerdir. Hukuk bu ihanetin hesabını sonuna kadar sormalıdır… 28 Şubat sürecinde asker polis görse, geçtiği yolu çeviren insanlar, o dönemde 28 Şubat sürecisinin doğurduğu hükümetin başbakanına giderek, ”Bütün okullarımızı sizlere teslim etmeye hazırız” diyecek kadar küçülen, 28 Şubatta demokrasinin üzerinden tanklar geçerken, siyaseti suçlayan, 28 Şubatçılara teslim olan bu insanlar nasıl olmuştu da bu cinnet haline gelmişlerdi. Cesaret hapı mı içmişlerdi… Mesele çok basitti… Yıllardır yaptıkları gizli organizasyonlarla devlet siyaset yargı ve askeriye içinde güçlenen bu hain örgüt, artık kendine güveniyle, Emparyalist, Siyonist güçlerin desteğiyle, bir yumrukla, bu ülkeyi ele geçireceklerini düşünüyorlardı. Ama Allah'ın da bir adaleti vardı. Milletin cesareti vardı… Oyunlar bozuldu… Hevesleri kursaklarında kaldı… Türkiye’yi Mısır, Taksimi Tahrir Meydanı yapmak isteyenler, Türk Milletinin asla bir Mısır Halkı olmadığını anlamamışlardı... Bu hainler şunu anlamadılar ki, bu millet PKK denen alçak örgüte karşı 30 bin den fazla şehit vererek, bir karış toprak vermemişti. Çanakkale de bir boğaz uğruna, 250 bin şehit veren insanları hafife almışlardı… Şunu görmemişlerdi ki; Bu ülke insanı bağımsızlığından asla taviz vermez… Gerekirse 79 milyon vatan evladı, sırf başının üstünde Amerikan askerlerinin silahlarını görmemek için, namuslarını, şereflerini, onurlarını korumak için gözünü kırpmadan ölüme gider… ASIL MESELE 2023… 15 TEMMUZDA YENİ BİR SEVR’İN ALTYAPISI OLUŞTURULMAYA ÇALIŞILDI… Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde 367 garabetinin gündeme getirilerek, Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanlığı seçilmesinin engellenmeye çalışılması, yüz yıldır bu ülkeyi sömüren derin cuntaların darbe girişimleri, 27 Nisan Genelkurmay Bildirisi, Ak Partinin kapatılma davası süreci, Gezi olayları, MİT Operasyonu, 17-25 aralık süreçleri asla, 15 temmuz sürecinden bağımsız olaylar değildir… Bu süreçler tamamen batının ve Amerika’nın yeniden bu ülkede kontrolü eline almanın planlarıydı. Bütün mesele Anadolu’yu 2023’ten önce, yeni bir Sevr anlaşması yapma güçsüzlüğüne döndürme planıydı. Sevr Anlaşması ile bu ülkenin neler kaybettiğini biliyoruz. 100 Yıllık anlaşmanın sömürüsünü devam ettirmek için güçsüz bir Türkiye ile, yeni bir Sevr Anlaşmasının altyapısını hazırlamak istediler… Türkiye sadece Türkiye değil diyoruz ya, bunun bir anlamı var. Avrasyada Orta Asyada Ortadoğu’da Balkanlarda ki Müslüman nüfusun gözbebeği Türkiye’dir. Türkiye, dünyada insanlığın, vicdanın, merhametin simgesidir… Türkiye’nin öksürürse, Ortaasyanın kalbi sıkışır… Türkiye yatağa düşerse olursa, Bosna kan ağlar… Türkiye kanser olursa, koskoca Türk ve İslam Dünyası perişan olur, yerlerde sürünür. … Türkiye düşerse, Gazze düşer, dünyada ve bu coğrafyada, kan gözyaşı ve zulüm abad olur… İşte bütün mesele burada kilitleniyor. Ekonomisi güçlü olan, yeniliklere açık, gelişen ve büyüyen, kendi savaş uçağını, kendi tankını üreten, teknolojiyi, bilimi kullanan bir müslüman ülkeyi kabullenemiyorlar. İstiyorlar ki bu ülkede hep karışıklıklar çıksın… İnsanlar birbirlerine düşsünler. Türkiye’yi, Irak gibi, Suriye gibi, Mısır gibi bir ülkeye döndürmek istiyorlar… CUMHURBAŞKANIMIZIN İMANI… O gece ilk açıklamayı Başbakanımızdan dinledik. “Bu bir kalkışmadır. Bu hain girişime asla teslim olmayacağız” diyordu… Başbakanımızın duruşunu, cesaretini, tarih yazacaktır… O gece Çelik yürekli Cumhurbaşkanımız… Milletin onuru… Şerefi… Recep Tayyip Erdoğan’ın ne kadar büyük bir lider olduğunu bir kez daha gördük. “Halkımızı meydanlara çağırıyorum” dediği o cümledeki kararlılığı, havada F16’lar uçarken, insanlara ölüm yağdırırken, milletin meclisi bombalanırken, havalimanı hava kontrol kulesi ele geçirilmişken, uçağına binerek, milletiyle buluşmak için ‘İstanbula gidiyoruz’ diyen, bu imanı anlatmaya bir kitap yazılır. İstanbul’un fethinde gemileri karadan yürüten, iman; bu imandı. Çanakkalede, her türlü imkansızlıklarla Çanakkale geçilmez diyen iman; bu imandı. Conk bayırında 275 kiloluk top mermisini sırtına alarak, topun içine yerleştiren, düşman gemisini ortadan ikiye ayıran seyit onbaşının imanı; bu imandı. Özel Kuvvetler Komutanlığında Hain FETÖ uşağı komutan müsveddesinin kafasına kurşunları sıkan, iman; bu imandı… TBMM’nin çatısına bombalar yağarken, elini gökyüzüne doğru kaldırıp, “Ölsekte bu meclisi terk etmeyeceğiz” diyen iman; bu imandı. Tankların önüne yatan, mermilerin üzerine yürüyen İman; bu imandı… Kurtuluş savaşında, şahadeti şerbet diye içen iman; bu imandı... DARBE GECESİ MANİSA… Manisa’da o gece çok sıcak, bunaltıcı bir hava vardı… İnsanlar parklarda bahçelerde huzur içindeydi. Darbe kalkışmasını duyduğumuzda oturduğumuz çay bahçesinde, insanlar televizyonun başına koştu. Herkes şaşkın şaşkın birbirine bakıyordu… ‘2016 yılındayız neyin darbesi bu’ ‘Memleket 50 yıl geriye gidecek’… diyen insanları duydum televizyon başında. Herkes şaşkındı… Ne yapacağına karar vermeye çalışıyordu. Bu durum gayet normaldi… Darbe dediğiniz olay hafta da bir olan bir olay değil. 40 yılda planlanan bu alçaklıkla ilgili insanların, ilk etapta ne yapacağını şaşırması anlaşılmaz bir olay değildi. İlk aklıma gelen, Mısır ve Tahrir Meydanı oldu. Bu sırada Cumhurbaşkanımızın sesi duyulmamıştı. Net bir bilgi yoktu. Herkes Cumhurbaşkanından gelecek açıklamayı bekliyordu. Cumhurbaşkanımızın o muhteşem çağrısıyla birlikte sokaklardaki hareketliğin arttığını gördüm. Şehrin dört bir yanından insanlar akın akın, yeni adıyla 15 Temmuz Demokrasi Meydanına akın ediyordu. Araçlar korna sesleriyle geceyi uyandırıyordu. Milletin gözünde şimşekler çakıyordu. Kısa bir sürede her yaştan her siyasi görüşten binlerce insanla birlikte, demokrasi meydanı “Ya Allah Bismillah Allahu Ekber’ nidalarıyla çınlıyordu. ‘Asker kışlaya’ sloganları yüreklerden haykırılıyordu. İlk etapta 10 bin kişilik grup Cumhuriyet Caddesi yönünden merkez komutanlığına yürümek için harekete geçti. Bu sırada Manisa’nın dört bir yanından halkımız gerek araçlarıyla gerekse yürüyerek meydana ulaşmaya çalışıyordu. Manisalılar büyük bir kararlılıkla yürüyüşe başladı. Garnizon komutanının evinin önüne geldiğimizde kortejin bir ucu Manolya meydanında idi. Sloganlar atıldı. Darbe girişimine karşı halkın sesi, komutanın evinin duvarlarını sallıyordu. Kapıdaki askerler bahçeye doğru çekildiler. Halka gözükmemeye çalıştılar. Eve saldırı olmaması için üstün bir gayret gösterildi. 50 metre ötede, Orduevinin pencerelerinde asker fakat sivil kıyafetli insanlar pencerelerden aşağıyı seyrediyorlardı. Büyük tepki karşısında sessizce pencerelerini kapatıp, perdelerini çekerek içeri girdiler. Yürüyüş devam ediyordu. Askerlik Şubesi önünde bir takım gerginlikler yaşandı. Manisalılar bir yandan yürüyor, bir yandan cep telefonlarından, Ankara ve İstanbul da ki gelişmeleri takip etmeye çalışıyordu.. 10 binlerce Manisalının haykırdığı ‘Asker Kışlaya’ sloganları Manisa’yı titretiyordu. Bu şekilde merkez komutanlığının önüne geldik. Burada kapıda silahlı askerler vardı. İçeri girmek isteyen insanlar, yine vatandaşlarımız tarafından engellendi. Merkez komutanlığının olduğu alan büyük bir kalabalığa ulaşmıştı. Dört bir taraftan gelen Manisalılar bir anda merkez komutanlığının önünü doldurmuştu. Sinir katsayısı her geçen dakika yükseliyordu. Burada o dakikalarda büyük bir izdiham yaşandı. Neyseki bu izdihamda kısa bir sürede normala döndü. Artık şehrin en büyük meydanı, Cumhuriyet meydanı darbeye hayır diyen, vatanını milletini korumak için ölümü göze alan Anadolu insanlarını bekliyordu. Bu sırada sürekli kalabalık artıyordu. Araç trafiği yoktu. Sokaklarda resmi üniformalı bir tane polis yoktu. Vatandaş şehrin meydanlarına yollarına, adeta el koymuştu. Atatürk Bulvarı üzerinden Cumhuriyet Meydanına doğru hareket ediyorduk. O gece insanların gözündeki kararlılığı, ömrüm boyunca unutmam mümkün değil. Cumhuriyet meydanında “Bu ülkeyi hainlere bırakmayacağız” diye haykırılıyordu. Valilik binası vatandaşın ablukası altındaydı. ‘Yüreği yeten gelsin’ diye bağırıyordu insanlar. Bir fotoğraf var o gece çekilen… Millet devletin en büyük kurumuna Valilik binasına adeta sarılmıştı.. Resmen insanlar Cumhurbaşkanlığının Manisa’da temsilcisi vilayet binasını bağrına basıyordu. O gece o meydanda 50 bin kişi yapılan o muhteşem duaya, gözyaşları içinde amin dediler. Bir yandan sloganlar atılırken, bir yandan da Camilerden muhteşem sela sesi, geceye anlam katıyordu. Darbeyi başarısızlığa uğratırken, hainleri Allaha şikayet ediyordu... O gece bütün Türkiye gibi Manisa da uyumadı… Sabah saatlerine kadar meydanlar, yollar, sokaklar vatandaşın kontrolündeydi. Sabah Namazında 10 binlerce vatandaş Hatuniye Caminde bir yandan sabah namazı kılarken, bir yandan da darbe girişiminin başarısızlığını şükür gözyaşları ile kutluyorlardı. O gece darbe girişiminin bitişinin en güzel göstergesi, sabaha karşı köprüde darbeci askerlerin elleri havada teslim olmak için verdikleri görüntüydü. Bu alçaklığı yapanları, devlete millete kurşun sıkanları, 242 vatan evladını gözünü kırpmadan şehit eden, binlerce vatandaşımızı yaralayan, bu hainlerin en ağır cezaları almasını diliyorum… Allah bu millete, bir daha böyle bir gece yaşatmasın… Allah, bu ülkenin düşmanlarına fırsat vermesin… Bu ülkede ezan susmasın, bayrak dinmesin… Kardeşliğimiz daim, Başımız hep dik olsun…