• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/masgadorg
  • https://twitter.com/2023istanbul
Üyelik Girişi
15 Temmuz Demokrasi Marşı
Reklam

AFRİN ŞEHİDİMİZ MUSA ÖZALKAN'IN VASİYETİ ÜZERİNE

MİLLİ EĞİTİM BAKANIMIZ SAYIN İSMET YILMAZ BEYEFENDİYE AÇIK MEKTUBUMDUR

Afyonlu’yum.  Yaşım da tam üç çeyrek asır oldu. Üç çeyrek asır önce merhum  Dedem İbrahim Çavuş’un’ (Allah Rahmet eylesin) beyaz  sakallarını sıvazlayarak anlattığı savaş hikâyeleriyle büyüdüm. Yazılarını ilgiyle okuduğum " Sıra dışı müftü olarak bilinen " Sayın  Adnan Zeki BIYIK kardeşimin  gecçen 30 Ağustosta    “  Düşman Bulmasın Diye İnek Pisliğinin içine saklandık” başlıklı yazısıyla kaleme  aldığı anlatımlarının daha fazlasını  çocuk yaşta  dedemden dinlemiştim.  Yazıda  anlatılanlar 97 yıl önce benim ilimin  köylerinde geçmiştir. Okurlarıma, bu yazıyı internete girerek  önemine  binaen  şu günlerde  mutlaka okumalarını  tavsiye ediyorum. Bu arada sözüyle, kalemiyle kendini dinleten ve yazılarını okutan Sayın Müftümüz Adnan Zeki BIYIK kardeşimize de  buradan  selam ve  sevgilerimi sunuyorum. Kalemiyle tanıdığım Adnan Zeki Bıyık Bey kardeşimle inşallah bir gün vicahi olarak da tanışma imkânımız olur.

Yazımın altındaki resimde de gördüğünüz gibi  Yunan askeri  köylere kasabalara  girdiğinde  ilk yaptığı şey;  genç kadınları  ve kızları  toplamak, onları  kocalarının  ve çocuklarının  gözü önünde  sokakta  oynatmak. Onun için erkekler kendi canlarından önce namuslarını korumak için buldukları çarelerden biri de genç kızları ve kadınları hayvan gübrelerinin içine gömerek, Yunan askerlerinden korumak. Dedemin anlattıklarıyla  Adnan Zeki Bıyık kardeşimin  yazdıklarını  empati yaparak aşağıdaki yazıyı  ve Süryani kızı Çavkari Simon kızımızın  anlattıklarını dikkatle okuyalım.

“ Düşman köylere kadar giriyor, malımıza mülkümüze el koyuyor, genç kadınları erkeğinin gözü önünde taciz ediyor, hatta Müslüman Türk kadınını aşağılamak için silah zoruyla oynatıyorlardı.. ( Dedemin anlattıklarını haya ederek yazamıyorum) Tabi biz rençberlik yapan cahil kimseleriz. Köylerimize saldıran  Yunan kafirine  mukavemet edemiyoruz. Yokluk  diz boyu. Silah yok, cephane yok. Korku ve endişe    içinde Askerlerimize ve kumandanlarına dualar ediyorduk. Yine birgün tellal bağırdı, “Düşman geliyor, saklanın, tedbir alın”

      Ben hanımı alıp köy yerlerinde hayvan tezeği yığını vardır. Gübre yığını  yaş olduğu için içine saklandık. Yani bir küçük dışkı tepeciği düşünün, onun içine elimize birer tas alıp, saklandık. ağzımızın içine hayvan pisliği girmesin, diye. Tası ağzımıza dayıyorduk. Neticede Yunanlar geldi, her tarafı arıyor, seslerini duyuyoruz. Saklandığımız gübre yığınına bir süngü soktular, süngü kolumu sıyırdı, o kadar acıdı ki ama sesimi çıkarsam hanımı da beni de öldürecekler. Biz tezek yığınından çıkmayınca düşman köyü terk etti. Neticede o gün kurtulmuştuk. O günü hiç unutamam. Üstümüz başımız pislik kokuyor, her yanımız pislik olmuştu. Biz bu kokulara alışıktık ama esas bizim ağrımıza giden çaresizlikten pisliğin içine saklanmaktı. Gel zaman git zaman bir gün yine bir bağırtı koptu… “Askerler Geliyor”

      Biz hanımla yine kahrederek ineklerin pisliğinin içine  ağlayarak saklandık. Bize kumandanlar emir vermişti askerlerimize buğday, arpa yetiştiriyor, un veriyorduk, biz çiftçiler de milli mücadeleye böyle destek veriyorduk. Neticede saklandığımız tepeciğin ucundan bir yerden minik bir delik açtım oradan gelenlere bakıyordum.

 İyi ama bu gelenlerin yüzü düşmanlarınki gibi nursuz değildi, postalları ve şapkaları da   Yunan gavurun postalına, şapkasına  benzemiyordu. Bir asker diğerine “ Mehmet” diye hitap edince, çok affedersiniz b.kun içinden bir fırlama, fırladım. Ben fırlayınca askerler de biraz korktu ne oluyor diye. Ben onların Türk Askeri olduğunu anlayınca eğildim  postallarını öptüm, hüngür hüngür ağlayarak, askerlerimizi kucakladım. ‘Allah’ım sizi korusun!’ dedim ve ekledim:

--Siz Türksünüz

--Evet Türküz, sen niye bu pisliğin içine girdin be Müslüman?

--Sizi düşman sandım da ondan kahraman Mehmedim,

-Artık korkacak bir şey kalmadı tüm kafirleri  geldikleri yerlere gönderiyoruz, Yunan’ı kovalamaya başladık. Milletimizin namusu ve tüm kutsal ve milli değerler artık salaha ermiştir. Haydi hanımını al evine git, askerlerimize biraz su ve ayran verin. Ve tüm askerlerimizin muzafferiyeti için Yüce Yaratıcımıza dua edin. Anafartalar, yer gök Kahraman Mehmetçiklerle doldu…

Evet, bedavadan, terlemeden, çile çekmeden, kanına, canına bir zarar gelmeden bu vatanı sıradan bir toprakmış gibi çiğneyenlere Mehmetçik kara kışta kanlarıyla  karları bayrağımız rengine  boyarken,   ülkemize 700 defa saldırıda bulunan,  kırk yıldır ülkemize ayak bağı olan, kırk binden fazla insanımızın kanını akıtan teröristlere  sahip çıkmak için  mektup imzalayan    aydın değil,  karanlık ruhlu insanlara   yüzlerce , binlerce, değil milyonlarca kez   yuh… olsun.

 Gelelim taze şehitlerimiz Mehmet Muratdağı, Oğuz Kaan Usta ve Musa Özalkan   kardeşlerimize.  Bugün kahvaltıda lokmam ağzımda kaldı ve yutamadım. Göz  yaşları  içinde Mehmetçiklerimizi izledim. Hep beraber  “ Musa Özalkan  Ruhun Şad olsun!... Vatan bölünmez!... Şehitler Ölmez!...”  diye cepheye gidiyorlardı. İnanılmaz etkilendim.Rabbim Afrin ve  tüm şehitlerimizi  cenet-i Ala   ile müşerref kılsın.

  Askerde anlatılırdı. Komutan Mehmet’e sorar: “ Vatan nedir?” cevap “ Vatan anamızdır komutanım!” Evet kardeşlerim  vatan: Anamızdır, babamızdır, kısacası namusumuzdur ve her şeyimizdir. Vatan olmadan ne iş, ne aş, ne şeref, ne de din  olur.  Aldığımız üniversite diplomalarının hiçbir kıymeti harbiyesi olmaz. Geçtiğimiz yıl Adana’ya konferans için gittiğimde sınıf  arkadaşım Osman Ergin: “ Şam ağır ceza  reisiyle  aynı apartmanda  oturduklarını,   ağır ceza reisinin   inşaatlarda  çalıştığını, eşinin de  evlere  temizliğe gittiğini “ söylemişti. Kayseri Baro Başkanı da Baro toplantısında “ Halep Baro Başkanının Kayseri’de inşaat işçisi olarak  çalıştığını söylemişti. Evet sözde aydınlar  okur yazar olmuşsunuz ama ……..  ( burada cümlemin bitimini siz okurlarıma bırakıyorum.)

 Evet ben MUSA ÖZALKAN şehidimizin vasiyetine dönmek istiyorum.  Yaşımı yukarıda arz ettim. Ama Allah’a şükür kendimi yeni öğretmenliğe başlayan çiçeği burnundaki  bir meslektaşım kadar   sağlıklı ve zinde hissediyorum.  Devlette  36 yıl hizmetimin 27 yılı idarecilikle geçti. İzmir özel kolejlerde  çalıştım, dar gelirli  fakir aile çocukları için Manisa Belediyesine  bağlı MABEM ile Soma’da  Soma Belediyesine bağlı SOBEM dershanelerinin  kurucu müdürlüğünü yaptım. Emekli olduktan sonra  da Liselerde, üniversitelerde ve Cezaevlerinde  verdiğim eğitim  semineri ve konferanslarımın sayısı da 400 ‘e yaklaştı. Ömrüm,  eğitimin koltuğunda değil,  mutfağında  geçti. Bunları övünmek ve kendime bir pay çıkarmak için değil, Sayın Bakanımıza  " MUSA ÖZALKAN BALA"  eğitim kurumunu  başarı  ile yürütübileceğimi arzetmek için yazıyorum. Tecrübe çok kolay kazanılmıyor. Eğitimi biliyorum.   Eğitim yanıklısı  merhum MUSA ÖZALKAN   şehidimizin  vasiyetine katkım olması açısından     Türkmen- Arap-  Kürt  babaları için kurulacak   " MUSA ÖZALKAN BALA " eğitim  kurumuna  hiç bir talepte bulunmaksızın ister öğretmen, isterse kurucu  idareci olarak talibim. Bu talebimi basın  aracılığı ile Milli Eğitim  Bakanımız  Sayın İsmet Yılmaz Beyefendiye arz ediyorum.   Umarım bu talep ve arzımı  Sayın Bakanımız  dikkate  alır.

 Kendisine  çok değer verdiğim, sevdiğim saydığım  Azez  Müftüsü  Sayın Hüseyin DEMİRHAN beyefendi  kardeşim, Kilis İl Milli Eğitimi  Müdürlüğü  ile   organize ettiği  seminerlerim için Kilis'e   gittiğimde  Musa Özalkan  Kardeşimin  vasiyetini  bir an evvel gerçekleştirmek  amacıyla  göreve talibim

 Milli Eğitim Bakanımız Sayın  İsmet Yılmaz Beyefendiye saygılarımla  arz ediyorum. 

Not: Ulusal  basına düşen esir şehrin Süryani  kızı  Çavkari Simon'nun   Türkiye’ye ve  Cumhurbaşkanımız  Sayın R. Tayyip Erdoğan'a  hitaben yazdığı mektubunun  tercümesini siz okurlarıma aynen  aktarıyorum:  "Bunları yazdığım için çok korkuyorum. Siz gelince Süryani, Arap, Kürt ve Türkmenlerin esareti, teröristlerin de hayali bitti. Esaret altında yaşamak çok kötü. Çünkü tecavüz, gasp ve ölüm her an ensemizde.  Ben beş çocuklu ailenin üçüncü 14 yaşındaki kızıyım. Babamı 6 yıl önce öldürdüler. 4 yıldır her türlü yabancı teröristler burada. PYD/PKK dışında DEAŞ’lılar da var ve çok güzel anlaşıyorlar.  En büyük ablam evli, burada değiller. İKİNCİ  ABLAM GEÇEN YIL AZAD İSİMLİ  TERÖRİSTİN   EVİMİZDE  TECAVÜZÜ  NETİCESİ HAMİLE KALDI  DAHA SONRA DA İNTİHAR ETTİ. Yine geçen yıl 11 yaşındaki erkek kardeşim Maksut’u zorla bizden alıp gerilla yapacağız diye götürdüler, bir daha da kendinden haber alamadık. Evde 7 yaşında kardeşim, hasta annem ve ben varız. Biz de ev hapsindeydik. 7 ay kadar önce Amerikalı subaylar gördüm burada. Çaresizlik ve sıkıntılarımızı anlatmak için yanaştım. Fakat dilenci diye kovdular, sonra da kollarında Apo resimleri olan teröristler bize kızıp ev hapsi verdi. Bir daha evden çıkmaya kalkışırsanız annenizi de öldürürüz dediler. Buralarda bizim gibi işbirlikçi olmayan çok tutsak ev hapisli aileler var. Sadece teröristlere yardım edenler özgürdü. Çok şükür Türklerin askeri gelince önce iffet ve namusumuz kurtuldu, sonra da karnımız doydu."

Evet sayın okurlarım,   Süryani kızı Çavkari   Simon'un anlattıkları ile   99  yıl önce  resimde  görüldüğü  gibi  Anadoluda  yaşananların  aynısı. Allah bizleri  vatansız bırakmasın. AMİN...

Not:  Yunan askerlerinin  köy meydanında  kocalarının ve çocuklarının gözü önünde  oynattığı  bir bacımız.

790 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın
Yönetim Kurulu Başkanımız
İBRAHİM SAGUN




Videolar
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar34.413134.5510
Euro36.357136.5028
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi29
Bugün Toplam292
Toplam Ziyaret278572
Hava Durumu
Takvim